Brag, büyülü kent… Franz Kafka, Milan Kundera gibi ünlü yazarları dışında, kentin bozulmamış o sihirli tarihi dokusu sizi sarıyor önce. Unutulmaz “Hair” filminin Çek yönetmeni Milos Forman’m “Amadeus”u çekerken söylediği gibi; ışıkları söndürüp reklam panolarını çıkardığınızda 18. yüzyıla dönen ender kentlerden biri Prag.
Bu yüzden de tarihi filmler için bulunmaz bir plato son “James Bond” filminin Prag’da çekiliyor olması çelişkili görünse de… 2. Dünya Savaşı’nda Hitler’in bombalamaya “kıyamadığı” kent olarak nitelendirilen Prag, kenti gezip dolaşarak ikiye bölen Vlatava Nehri ve üzerindeki köprüleriyle ünlü. Eğer tembel bir turist değilseniz, bu köprülerin en ünlüsü olan Charles (Şarl, Karlova ya da Çekçede Karluv) Köprüsünden gün doğumunu izlemelisiniz. Derler ki kent, Vlatava Nehrinin ışımasıyla uyanırmış yeni güne. Nadide bir mücevher (ya da mahmur, gizemli bir prenses) gibi tüm ihtişamıyla kendini gösterirmiş size.
Fazla büyük bir kent olmayan Prag’ın da “görülmezse olmaz”ları var elbette. Bunlardan biri 13. yüzyıl yapımı Charles Köprüsü ve üzerindeki heykeller… Kral 4. Charles’m başmimarı Peter Parler tarafından yapılan köprüdeki bu heykellerden en ilginci, kendisine günah çıkaran kraliçenin söylediklerini, mahremiyete saygı gerekçesiyle şüpheci krala (Wenceslas 4) anlatmayan ve bu dürüstlüğün bedelini canıyla ödeyen rahip John Nepo muk’un heykeli. Vlatava Nehrine atılarak öldürülen rahibin heykelinin başındaki hale de dikkat çekici.
Heykelin hangisi olduğunu anlamanız zor değil, çünkü herkes dilek tutarak rahibin köpeğinin figürüne dokunmayı ihmal etmiyor. Bu yüzden de heykelin köpekli kısmı pırıl pırıl. Dileğinse gerçekleştiği söyleniyor. Eh, umut fakirin ekmeği. Gelip de dilek tutmamak olmaz. Köprüyü baştan başa dolaşmak, köprü üzerindeki tezgâhlarda satılan fotoğraf, kartpostal, takı gibi ıvır zıvırlarla oyalanmak, nehre uzun uzun bakmak, Japon turist misali fotoğraf makinenize sarılmanıza yol açıyor. (Kendimden biliyorum!) Endişelenmeyin, bu normal. Hiçbir şeyi unutmak istemiyor, her şeyi soluk da olsa karelere hapsetmeye çalışıyorsunuz.
“Hanuş Usta”mn Astronomik Saat’i
İkinci görülmesi gereken yer de, her koşulda çıkacağınız Eski Kent Meydanı’ndaki Astronomik Saat. Tin Kilisesinin karşısında yer alan ve Jan Huss’un eseri olan ünlü saatte, normal saat dışında aylar, günler, burçlar; kısacası ayın, güneşin ve 12 gezegenin dünyaya oranla hareketlerini görebiliyorsunuz. Eskiden, günlerin yanlannda yazılı olan isimlerden, aileler çocuklarına 25> isim seçermiş. Birçok heykelcik de var bu devasa saat üzerinde. Elinde kesesiyle cimriliği temsil eden Yahudi ve çaldığı sazıyla sefahati simgeleyen Osmanlı… Öğle vakti saat on iki olduğunda ise meraklı gözler saate çevrilir. Saatteki iskelet, çanı çalar ve yukarıdaki mavi pencereler açılarak İsa’nın 12 havarisi sırayla pencerede görünür.
Bohemya kristalleri, kukla tiyatroları, “Kara Tiyatro”su ve muhteşem tahta kuklalarıyla ünlü kentten, Kafka Müzesini görmeden dönmemeli siniz. İçinde hediyelik eşya satılan müzeden söz etmiyorum. Yeni müzede gerçekten Kafkaesk ve ürkütücü bir atmosfer yaratılmış. Karanlık koridorlar, çalan telefonlar, kendinizi çarpmaktan son anda kurtardığınız aynalar ve Kafka’nm hayatındaki kadınların olduğu bölümdeki üç boyutlu, dönüp duran görüntüler…
Burada Kafka’nm çocukluğunun geçtiği evleri, ailesiyle arkadaşlarını, sevgililerini, mektuplarıyla kitaplarını ve orijinal el yazısını, kısacası hayatından önemli kesitleri görebilirsiniz. Müze girişindeki minik pencereden göreceğiniz güzel nehir manzarası da, içerideki kasveti dağıtmaya birebir…
Read More about Zonguldak Magara Turizmi